11 Şubat 2016 Perşembe



                                       PAPATYA


Papatya idi adı,ona enerji veren ve hikayesi olan taşların üzerinde seke seke dans ederdi rüyalarında geceleri. Bir gece bir flaş patladı ,öylece dondu kaldı...



Papatya

 siyah beyaz bir filmdi,
Papatya.
sarı beyaz mı olmalıydı yoksa?
bir tango çalmalıydı
Papatya çıkmalıydı sahneye
beyaz ve ince.
duvarda siyah beyaz bir afiş,
"Papatya"
bu gece 
yirmi otuzda.
gece yarısına doğru
bembeyaz  dolmalıydı kadehler.
sabaha kadar solmadan
vazoda beklemeliydi papatyalar.
Papatya kokmalıydı meyhane.
ve tango başlamalıydı
Papatyayla...




Geceleri gezerdi

kendini bildi bileli
simsiyah dünyasında
hep geceleri gezerdi.
nerede mola verir
ne yer 
ne içer
kimseler bilemezdi.
karanlığı sever
karanlıkla kol kola
geceleri gezerdi.
geceleri göremez
hiç de tökezlemezdi.
ne yazık ki bir gün
mola verdi
aydınlıkta...










 
  


9 Şubat 2016 Salı

MASKE




                                           MASKE


     Gerçek kimliklerin saklanması için ardına gizlenilen maskeler,belki de aynadaki yansımalarıdır gizlenmeye çalışılan yüzlerin....
     Benim maskem ise, dalgaların şekillendirdiği kumsala vurmuş tahta,ağaç parçaları ve taşların bahçedeki kurumuş erik ağacı gövdesinin bir dilimi üzerinde buluşmaları ile oluştu.Kimin yüzünün aynadaki yansıması olduğu hakkında en ufak bir tahminim yok.Bundan sonra dikkatle bakmak lazım aynalara ve aynadaki yüzlere.










5 Şubat 2016 Cuma





                                           KOÇ BAŞ



   Ağva-Kilimli koyunda,yıllarca dalgalarla koyun koyuna yatan taş dile gelse,bir koç başında yer almanın şaşkınlığını nasıl anlatırdı acaba?
   Kurban bayramından sonra,bir müddet toprak altında istirahat edip kafatası haline gelen koçbaş,gün ışığına kavuşunca huzura erdiğini sanmış,boş gözlerle bakmıştı etrafına.Oysa daha yeni başlıyordu başına gelecekler.
  Acımasız eller,kafatasının burun kısmını kesip atmış,yerine Kilimli taşından başarılı bir protez yapmıştı.Göz çukurları Asos'tan gelen sihirli taşlarla doldurulmuş, kıvrım kıvrım boynuzlar küçülmüş şeytan boynuzu haline gelmişti.
  Şimdi,huzura eren koç baş ,Değirmendere'de deniz manzaralı bir dairenin duvarında ikamet etmekte,  körfezi seyrederek hayaller kurmaktadır.


Solungaçlı hikayeler

hayatın içinde
hep vardı
solungaçlı hikayeler.
denize doğru uzanır
hep denizde başlar
hep denizde sonlanırdı.
denizden çıkınca
pul pul dökülür,
sahilde boylu boyunca uzanır,
ter dökmeden
boncuk boncuk tuzlanırdı
bayatlamaya başlayan
solungaçlı hikayeler.


4 Şubat 2016 Perşembe




                                      TAŞ-ı-YORUM



Bu defaki taşlarım,Şile-Ağva-KİLİMLİ sahilinden,kurumuş kollar Samsun Miliç kıyılarından.


Zambak yüzler

sarhoş gecelerin ardından
bu kaçıncı
aynı rüya.
şehrin yanı başında
dev dalgalar.
kumsalda
taşlara batmış
taş taşıyan
zambak yüzlü insanlar.
elimi uzatsam
can havliyle
elimi tutacaklar.
ağızları yok,
dudakları oynamıyor.
bir rüzgar esiyor
beyazlar baş sallıyor,
beni çağırıyor zambaklar ülkesine.
sonra,
zambak kokan,
huzur veren beyaz bir sessizlik...





2 Şubat 2016 Salı





                                         EFTALYA


Şarkılar söylerdim Büyükdere sahillerinde.Balıklara yarenlik ederdi şarkılarım mehtaplı gecelerde.Boğaziçinde serin sulardan geldi adım,artık Deniz Kızı Eftalyaydım.Yıllar geçti ,sesim çıkmaz oldu hastalandım.Çeşme sahilinde pembe bir taşın üstüne  uzandı kaldı ,sırılsıklam genç vücudum..



Denizin nazlı kızı


kendimden geçiyorum
sevda şarkılarıyla,
yosun kokulu bir boğaziçi akşamında.
kürdilihicazkar hüzzam,
yaşlı sandalı okşayan
dalgaların makamı.
uzaklarda,
ufuk çizgisine çok yakın
balıkçı motoru.
sallanan yaşlı bir sandal
olası geliyor insanın.
şarkımı söylüyorum,
"gel ey denizin nazlı kızı".
balıkçı motoru
hala ufuk çizgisine yakın.
durmayın,
siz de şarkımı mırıldanın.
ben,
denizden geldim
denize gidiyorum.
bir zamanlar
alkışlara müptela
Deniz Kızı Eftalyaydım...


1 Şubat 2016 Pazartesi

                                                 


                                   GİDEROS'LU  KADIN




Kytoros;yıllarca dillerde dolaşmış,yamaçlardan yuvarlanmış,şimşir ağaçlarına takılmış,yara bere almış,bir ara ses uyumuna uğrayarak Gideros oluvermiş ve öylece kalmış...
Ağaçla deniz,denizle tarih ,tarihle mitolojinin kucak kucağa yaşadığı Gideros koyu her zaman bir göl kadar sakin ve kucaklayıcıymış, bu yüzden cenevizli korsanlara yatak yorgan olmuş.Ve kıyıdaki berrak sularda ağzına kadar tarihe doymuş taş,hep Gideroslu kadınları beklemiş.


Kıyıdaydı


kıyıya
şimşir ağaçları arasından
sessiz sedasız inerdi
mermer kaldırımlı
antik sokak.
mor salkımlı sarmaşıklar
sevgiyle sarılırdı
antik sokağın
aşka susamış sütunlarına.
kıyıdaydı,
çileli bekleme taşı.
Gideroslu kadın
her akşam
taşın üstünde
sefere çıkan
kocasını beklerdi.
ve umut yüklüydü
yorgun kolları...

31 Ocak 2016 Pazar

                                                                             

                                          MELEKLER



Çift sarmal


sonsuzluğa doğru
çift sarmal uzayıp giden
cennetin
silahsız bekçileri.
ayaklarının altında
yeşermeyi bekleyen
kurumuş Tuba kökleri.
kanat seslerini duyuyorum,
biliyorum,
şimdi yakınımdalar
şah damarım kadar.



   Günlerden bir gündü,belki dün,belki bu gün,belki de yarın...Kars'daydım Arpaçay'ın kenarında.  Ani harabeleri birden aydınlandı, gökyüzünden süzüldü geldi iki melek.siyah bir taşın üzerine yumuşak iniş yaptı.Birinin kanatları siyahtı diğerinin beyaz .Belki de bir zamanlar Hyde parkta birer kuğuydular.İsimlerini sordum,biri Rıdvan dedi diğeri Hazin.

Uçacağım


ben de
bir gün
göç edeceğim buralardan.
tas tarak kalsın.
onları toplamayacağım,
esen rüzgara kapılıp uçacağım.
bir aşağı
bir yukarı.
belki bir müddet
yerimde sayacağım.
ama
bir gün mutlaka havalanıp
uzaklara uçacağım.
yanımda,
sen
anılarım
ve yapamadıklarım..





30 Ocak 2016 Cumartesi

ŞAHMARAN




                                                                 

                                        ŞAHMARAN

         Ne gördüm ,ne de gittim Şahmaran'ın ülkesine.Hiç dolaşmadım Şahmaran'ın  rutubet kokulu dehlizlerinde.Bir masal kitabında gördüğümde vuruldum güzeller güzeline.Rüyalarda gördüm onu,kayarcasına kaçıp giderken gizli dehlizlerde.Cemşab oldum uzaktan izledim ama hiç bir zaman ihanet etmedim,sırrı sırrım oldu,kimselere söylemedim.
        Hasta oldu derdine derman oldum,dökülen pullarını,Kadırga ve Çakırlar sahillerinden topladığım tuzlu yeşil taşlarla yeniledim.Başına taştan taçlar yaptım,kiraz ağacının kökü , ayva ağacının kalın bir dalı yaşlanan vücuduna gövde oldu.Ve Şahmaran yeniden hayat buldu...
Ben ise ,hala her gece Şahmaran'ı beklemekteyim..



Şahmaranı beklerken


siyah saçlı
kara kaşlı
çift taçlı
iki başlı
güzel bayan.
yarı insan
yarı yılan
Şahmaran.
beni 
böyle bekletmez,
hiç
bu kadar gecikmezdin.
yer altında
yanlış yola saptın anlaşılan...



Şahmaran çağırıyor beni


ayaklarıma hükmedemiyorum
ayaklarım ıslak
ayaklarım nemli.
kumların arasında
yosun tutmuş
bir terlik teki.
ayaklarıma hakim olamıyorum
ayaklarım ıslak
ayaklarım terli.
birazdan değişecek
yeşil taşların hikayesi.
ve yağmur öncesi
Şahmaran çağırıyor beni..

27 Ocak 2016 Çarşamba



AMAZONLAR


Rivayet mi,gerçek mi,yoksa hayal mahsulü kişiler miydi amazonlar?
Zaman zaman,Terme'li olan annemin amazon kanı taşıdığını düşünür,hayaller kurar,dörtnal at  koştururum Terme sulaklarında..
Aniden bastıran sağanak sonrası, Miliç sahili derelerin denize taşıdığı ağaç ve tahta parçaları ile dolar. Kıyıya vuran dalgaların okşayarak kumsala bıraktığı,aşınmış,güneşte kurumaktan damarları açığa çıkmış,her biri sanat eseri olan bu parçalara aşık olur,hepsini birden toplayıp arabanın bagajına doldurmak isterim.


Son amazon         


beşi bir yerde
beş kızdılar..
amazonların ülkesinde
beraber ağlayıp
beraber güldüler.
çok kıymetli idi göğüsleri
tekine bile kıyamadılar.
zaman geldi,
teker teker  ayrıldılar.
kalan son amazonun
parmakları arasındaydı artık,
aile yadigarı 
mutluluk anahtarı...

Amazon heykelciklerim  ,bir Miliç   gezisi sonrası şekillendi hayalimde.Bütünleyici unsurlar eksikti sadece.Uzun boylu amazonun yanındaki taş,eskiden üstünde değirmenlerin çalıştığı,kasabayı türküler söyleyerek bölen ve denizle kucaklaşan Değirmendere deresinin sessizleştiği noktadan alındı.Ve derelerin kardeşliği gerçekleşti.Diğer amazonun altındaki taş parçası ise çok uzaklardan ,yine bir sahil kentinden Antalya'dan geldi.Belki Akdeniz korsanlarına esir düşen bir amazonun ayak izini taşıyordu.                                                                                                                                                   


Deniz kabuğunda kahkahalar 


sabah ezanı serinliği   
denizle taşların 
vedalaşma anıydı .
ve an,    
o andı 
yeni hikayelerin başladığı.
güneşi bekliyordu 
dalgaların okşadığı  
rengarenk taşlar.
ve gecenin karanlığında 
yıldızlardan kayıp 
deniz kabuğuna gizlenen 
annemin kahkahalarıydı 
amazon çığlıkları...

26 Ocak 2016 Salı

koç başı


Taşbaş



Ağaçların yalnızlığı

önce meyveler olgunlaşır
içlerine kapanır yok olur.
sonra damarlarına kadar 
solmuş yapraklar.
karıncalarla birlikte 
öz sular da çekilir.
sessizce terk edilir ağaçlar.
ay ışığı ayazında titreyip üşür
çırılçıplak budaklar.
incecik dallar hisseder ayrılığı.
ve başlar ağaçların mevsimsel yalnızlığı...


Arka bahçemdeki çam ağacının yalnızlığı,yoğun kar yağışı sonrası  köklerinin oynayıp belinin bükülmesi   ile başladı. Hastalık dallarının kuruması bedeninin güç kaybetmesi ile günden güne ilerledi.Gözümün önünde eriyip kurumasına dayanamayıp  ellerimle  son verdim  yaşamına.Gövdesinden aldığım bir kaç dilim hatıradan birisi başının altına yastık oldu uyutuyor  TAŞBAŞ'ı..

Başdeğirmen

metruk değirmende kurumuş bir dere
çağlayıp akar anılarda.
yosun tutmuş değirmen taşı
döner durur
zamana karşı. 
bakarım taşa
başım döner,
düşerim.
bir yolculuk başlar
zamanın ötesine.
taşların arasında 
ezilir
yok olurum...
artık,
ekmek olmayı bekleyen 
birkaç avuç
yorgun esmer unum.
Başdeğirmen'de,
eski günlerdeki gibi
ziyaretçilerimi bekliyorum

Gölcük Başdeğirmen'de düzenlenen yıllık arkadaş toplantısında, şiirlerin okunduğu, anıların tazelendiği eğlenceli bir mayıs gecesinin ardından yaptığım bir sabah yürüyüşü esnasında dere içinde gözlerini dikmiş bana bakarken buldum kuru kafa şeklindeki taşı. Paçaları sıvayıp girdim dereye, artık avuçlarımın arasında yeni yaşantısına hazırdı taştan kuru kafa. 

İki taş

avuçlarımda
iki taş,
zamanın yavaşladığı mekanlardan.
biri
Sarozun serin,
diğeri Bozcaadanın
dingin sularından.
akrebin yelkovana
meydan okuduğu o yaz
bir araya geldi
iki taş,
biri fincan dibi
kadar kahve,
diğeri,
beyin gibi kıvrım kıvrım
ve beyaz...

Bozcada sahillerinden getirdiğim beyaz taş beyin olup hayat verdi. Taşbaş'a Samsun Çakırlar sahilinden topladığım yeşil çakıllar yün oldu başına. Kadırga sahillerinin renkli taşları dili oldu konuşturdu, göz oldu, ışık oldu Taşbaş'a. Ve boynuzlar, rahmetli Muzaffer'in kurbanlık koçundan hatıra kaldı. Taşbaş hayat buldu.

25 Ocak 2016 Pazartesi

Dokunduğumda taşlara 

ben,
artı yüklüyüm.
bulutların altındaki
taşlar ise eksi..
elbette
vardır hepsinin bir hikayesi,
belki uzun
belki kısa..
bizim hikayemiz de başlayacak
dokunduğumda taşlara..
 
Nevzat Özkan
Heykelciklerimin  fotoğraflarını çeken ve bloğumu hazırlayan kızım Nevlin'e teşekkür etmeyi, küçük kızım Neval'in tebrik yazısından sonra hatırlayabildim.
İlham kaynaklarım eşim Tülün ve kızlarım Nevlin,Neval'e teşekkürler....

kiraz ağacımın kökleri

                                                               
KUCAKLAŞMA

Taşlarla ağaçların bezmi ezelden sonsuza kadar sürecek beraberliklerini ve kucaklaşmalarını yansıtmak istedim heykelciklerime..
Kucaklaşan çifti simgeleyen ahşap parçacıklar ,arka bahçemdeki kuruyan kiraz ağacının kökleri.Dönüşümle birlikte başlayan ağaç kıyımından kurtarmaya çalıştığım komşu bahçenin kiraz
ağacıydı ,dolgun kirazlar verirdi bir zamanlar.Üzerine komşu bina yıkılmadan bin bir emek ve zahmetle,belki kurtarabilirim umudu ile söktürüp arka bahçeme dikmiş ,gözümü üstünden ayırmamıştım.Dikim esnasında zarar gören köklerinden bir parçayı sarmaş dolaş görünce yaşamaları gerektiğini düşündüm ve Güneyli köyünde sahilde bulduğum kaya parçasının üzerine oturtarak, romantik hayallere dalmalarını sağladım,oturdukları taşlara vuran dalga sesleri arasında..

Taş





dokunmak yeter
ve taşı hissetmek.
dokunduğum an
hikayesi bana geçer,
taş olurum..


Nevzat Özkan

Blog yayınıma her gördüğümde beni çok etkileyen taşlar ve hikayeleri ile başlamak istedim. Diğer şiirlerime http://www.antoloji.com/nevzat-ozkan/ adresinden ulaşabilirsiniz.